18 Şubat 2010 Perşembe

Güne Bakan'lar

Güne, Yeni Türkü'nün 'en özeller' kategorisinde değerlendirdiğim Konuğum Ol'u dinleyerek başladım.

Diyor ki: "Bir akşam konuğum ol. Oturup konuşalım biz bize. Anıların çubuğunu yakıp, uzatalım geceyi biraz. Sabaha doğru perdeyi aralayıp ufka bakalım. Bir çocuk gibi hayretle seyredelim güneşin doğuşunu. Kendimize daha az zaman ayırsak da olur geceden. Çünkü boğulabilir insan yalnız kendini düşünmekten. Açılmayan kitaplar, unutulmuş aşklar gibidir. Kitaplardan söz edelim ve onların gizli kalmış sessiz tadlarından."

Bu şarkıyı oturup birlikte dinleyebileceğim bir dost hayal ettim. Kitaplardan söz ederken çocuklaşabileceğim biri... Neden hep sevgilileri anlatan şarkıları empoze ederler bize bilmem. İnsan sevgiliden çok, dosta ihtiyaç duyuyor özünde. Aşkla üzerine düşülen her sevgili eskitilip bitiriliyor, oysa dost yıllandıkça ve hatta yıprandıkça değerleniyor. Eskimiş dostları olanlar ne şanslı...

Bir masa, bir de ev hayal ediyorum bu şarkıyı dinlerken. Masanın üzeri dopdolu. Üst üste bırakılmış kitaplar, dinlenmek için hazırlanmış birkaç kaset (evet ben hala seviyorum kasetleri), birkaç parça altın sarısı muska böreği, bir okuma gözlüğü, iki kadeh, birinde rakı birinde şarap, bir tabakta lakerda, öbüründe ışıl ışıl parlayan zeytinyağlı sarma, yarısı okunmuş bir dergi, ufak bir saksıda fesleğen, kızarmış ekmeğin hemen yanında duran beyaz kağıtlar ki üzerlerine akla geldikçe yazılar çiziktirilmiş, sırt sırta vermiş sarumsaklı haydari ile patlıcan salatası, yanı başlarında bir kaç kalem (tükenmez olanı illa ki yazmaz), masanın altında kıvrılmış uyuyan bir tekir kedi, masanın başında iki eski dost. Unutmuşlar saatleri sohbet ederken. Gün ağarmış. Kitaplar alınıp verilmiş, şarkılardan bahsedilmiş, öneriler havada uçuşmuş unutulmasın diye notlar tutulmuş. Biri gözlüğünü kaybetmiş önce evin içinde, sonra tekrarlanmasın diye aynı dalgınlık, masanın üzerine bırakmış. Öbürü dalga geçmiş gözlüğün sahibiyle, yaşlanınca kim bilir ne unutkan olacak diye. Kahkahalar atılmış, sonra hüzünlenilip dünyanın çarkına sövülmüş. Arada susulmuş ama hiç sıkılınmamış. Masanın önüne çekildiği kocaman camlı pencerelerin ardında birkaç tepe. Tepelerin ardında ağır ağır uyanan gün. Kaldırmışlar başlarını iki dost, hayretle doğan güne bakıyorlar. Yıllardır hep yaptıkları gibi...

Ahh Yeni Türkü ahh...

0 yorum:

Yorum Gönder