29 Mart 2010 Pazartesi

They Shoot Horses Don't They?

İlkokula başladığımız ilk günden itibaren yarış atı olduk biz. Ama safkan Arap atları kadar değerli değildik. Orta gelir grubuna dahil ailelerin, ortalama zekaya sahip, olağan bebekleri olarak gelmiştik dünyaya. Payımıza düşen bizi bekleyen sınavlarla dolu gelecek için hazırlık yapmak ve yarışmaktı. Aklımızın erdiği en erken yaştan itibaren eğitime alınmalıydık. El becerilerimiz geliştirilmeliydi... konuşma becerilerimiz, zekamız, algılarımız testlere tabi tutularak gelecekte ne tür yarış atlarına dönüşeceğimize karar kılınmalıydı. Doktor olmalıydık, mühendis, hakim, öğretmen... Çok çalışmalıydık, çok koşmalıydık.

Daha ilk ilkokul gününden hızla koşturulmaya başlandık "eğitim-öğrenim" kulvarı üzerinde. Müreffeh olacağı iddia edilen yarınlara doğru. Hep erken kalktık, hep geç döndük eve okuldan, daima çalışılması gereken dersler, bitirilmesi gereken ödevler, hazırlanılması gereken yazılılar oldu. Oyunlarımızdan kıstık, parklardan, bahçelerden, mahalle arkadaşlıklarından, kovboylardan, bebeklerden. Yarışa kesintisiz devam etmeliydik. Mecbur, payımıza düşeni yaptık. Bütün ilkokul, bütün ortaokul, bütün lise, bütün üniversite günleri boyunca. Durmadık, dinlenmedik. Koştuk. Üstünden sıçramamız gereken engellerin adları kah anadolu liseleri sınavı, kah ÖSS, kah ÖYS, kah LES, kah ÜDS oldu. Yetmedi, üniversite bitince KPDS'ler, KPSS'ler, master mülakatları, doktora sınavları dert bindi başımıza. Yarış atlarıydık biz, durmamalı, dinlenmemeliydik. Durana yer yoktu hayatta.

Bir an bile nefes almadan iş hayatına atılmamız istendi bizden. Yarışa yeni kulvar olarak "iş" için devam etmeye başladık. Yine erken kalkmalıydık, yine uyku haramdı, yine bütün günü kapalı odalarda geçirmeliydik. Hoca azarlarının yerini amir azarları almalıydı. Yılda 20 gün izin için canımız çıkana dek çalışmalıydık. En az 25 hizmet yılı ve en az 57 yaş sınırı boyunca koşmalıydık bu "düzen" içinde. Kolaylıkla gözden çıkarılabilirdik işverenlerimizce, yerimizi alacak daha binlerce yarış atı bulunabilirdi ivedilikle. Kitap okumaya yer yoktu, film izlemeye, gezmeye, görmeye, yazmaya, çizmeye. Bizi diğer yarış atlarından ayıracak bir tek beceriyi bile geliştirmeye yoktu zaman. Olmayacaktı. Bu azıcık şeyi talep etmek için durmak istediğimizde, bizi vuracak birileri daima bulunacaktı.

Yarış atlarıydık biz... safkan Arap atları kadar değerli olmayan.

2 yorum:

FKH dedi ki...

yitip giden zamanların acısını alma arayışı bizimki belki de. safkanlar kadar asil olamasak da bir gün gelecektir güzel günler..

earinna dedi ki...

Güzel günler keşke 60 yaşından sonra gelmeseler.

Yorum Gönder