28 Temmuz 2010 Çarşamba

O Gün

En baştan uyarmalıyım. Komik-eğlenceli-seksi bir şeyler okumayı bekleyenler ya da canları sıkılmasın, yürekleri kararmasın isteyenler okumasınlar aşağıdaki satırları. Kimseye kötü hissettirmek istemem. Sadece gönüllü olanlar gözatsınlar bu kayıda. Onlar bile yarıda bırakıp gitmekte özgürler.

O gün, odada 3 kadındık. Bir de refakatçisi vardı o 3 kişiden birinin. Yalnızdım bir süre boyunca. Sanırım gece saat 10’a kadar. Kadınlardan biri ısrarla soruyordu “Refakatçin yok mu?” diye. Kimimin kimsemin olmadığını düşünüyordu sanırım. Öfkelendiriyordu beni arka arkaya yağdırdığı sorular. Yoktu kötü bir niyeti oysa ki. Merakına yenik düşmüş bir Anadolu kadınıydı sadece. Hikayesini daha sonraki günlerde dinleyecektim. Gencecik kızını 8 ay önce kaybetmişti. Bir anda. Muhtemelen beyin kanamasından. Öylesine acı çekmişti ki, göğsünde kocaman bir tümör oluşuvermişti o kadarcık sürede. Bir anda. Konuştuğu her doktor “durum kötü” demişti, “kötü huylu”. 10 gündür bırakmamışlardı onu bir yere. Pataloji sonucu çıkmadığı için kendisini bırakmadığını sanıyordu doktorların. Oysa durum başkaydı. Bedenini büyük çaplı bir ameliyata hazırlamak için onu taburcu etmediklerini anlamıştım. Tansiyonunu düşürmeye, şekerini dengelemeye çalışıyorlardı. Durum iyi değildi.

Diğer kadının kanserli memesi çoktan alınmıştı. Uzun ve yıldırıcı bir tedavi süreci geçirmişti. Kemoterapi görürken yaşadıklarını az bir anlattı. Her seanstan sonra tekrar tekrar ölüp dirilmişti. Ama başarmıştı, iyileşmişti. Ta ki, göğsünde yeniden yaralar çıkana kadar. Benim gibi kontrole gelmiş, bir anda ameliyat listesine alınmıştı. Dehşet içindeydi. Bütün bunları daha önce yaşamıştı. Benim hayal bile edemeyeceğim süreçlerden geçmiş, gücünü tüketmişti. Yine başa dönmüştü. Bütün cesaretini kaybetmişti, yılmıştı.

O akşam odada 3 kadındık, bir de refakatçi. İçlerinden biri de bendim. Kişisel sebeplerle paramparçaydım. Hiçbir şey hissedemiyordum başıma gelecek iş hakkında. Ne ameliyat, ne iyileşme süreci, ne sonuç. Hepsi anlamsızdı. O gün oda arkadaşlarım için ne kadar değerliyse yaşam, benim için o kadar değersizdi. O iki insanın hikayesini dinlerken çıkarmam gereken doğru sonuçlara ulaşamıyordum. Hayata tutunma azmi gelmiyordu filmlerdeki gibi içimden ya da hayatını kökten değiştirme isteği. Bitmiş hissediyordum. Yalnızlık, hiç o günkü kadar kıyıcı olmamıştı. Ve hiç o günkü kadar açıkça görememiştim gerçek korkunun ne olduğunu. Bir parçam ölmüştü. Doktorlar istedikleri ameliyatı yapsındılar. Geç kalınmıştı.

O akşam odadaki 3 kadın... herbirimiz kendi kişisel cehennemimizi yaşadık. Ve bir de refakatçi.

0 yorum:

Yorum Gönder